Türkiye ve bazı Türk dünyaları kamuoyunda toplumun saygı duyduğu din adamları için kullandığı bir sıfattır, ’Hoca Efendi’. Halk bazıları için salt ‘Hoca’ , bazıları için de biraz daha hürmet ifade eden ‘Hocam’ kelimelerini kullanır. ’Hoca Efendi ‘tabiri ise bunlardan biraz daha öte bir saygıyı ifade eder.
‘Hoca Efendi’ kelimesi iki sıfattan (özellik) oluşan (Hoca ve Efendi) bir kavramdır. Hoca kelimesi, Farsça’da ‘hâce’ olarak bilinen, çoğulu da ‘Hâcegan’ olarak geçen, Türkçemizde de ‘Hoca’ olarak kullanılan bir kelimedir. Kökeninin nereye dayandığına dair farklı kaynaklar gösterilse de, kaynaklar bu konuda net bir bilgiye ulaşmak mümkün olmadığından bahsetmektedir. Tarihi kullanılış seyrine kısa bakılacak olursa şu bilgiler nakledilebilir.
‘Hoca Kelimesi’
Hâce veya hoca kelimesi, resmî kullanış dışında çok değişik şekillerde farklı zümreler arasında da yaygınlık kazanmıştır. Daha 12. yüzyılda “sahip, efendi, tahsil görmüş kişi” anlamlarında kullanılıyor; kadılar, imamlar, şehir reisleri bu lakapla anılıyordu. Ticaretle uğraşanlar ve zanaat ehli olanlar da bunlar arasında yer alıyor, meselâ “hâce-i bâzâr” tabiriyle esnaf ve tüccar kastediliyordu… Osmanlı döneminde yaygın biçimde özellikle sıbyan mektebi muallimleri ve medrese ulemâsı bu unvanla anılmıştır.
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde ağa, bey, efendi unvanları yasaklanırken hocanın kullanılmasına resmiyette son verilmemiştir. Çok köklü bir anlam ve geleneği bulunan kelime halk arasında halen din alanında âlimler, imam-hatip ve vâizler, eğitim alanında ise özellikle orta dereceli okul öğretmenleri ve üniversite öğretim üyeleri için yaygın biçimde kullanılmaktadır. (TDV İslam Ansk. Hoca Md.)
Bugün ‘Hoca ‘denildiği zaman, öncelikle dini alanda, eğitim, öğretim yoluyla talebe/öğrenci yetiştiren, ders, sohbet, vaaz eden kişiler kastedildiği gibi, farklı alanlarda da (Sanat, spor, Akademik camia vs. ) ders veren, herhangi bir alanda insan yetiştiren kişiler anlaşılmaktadır.
‘Efendi ‘kelimesi
Kökeni hakkında farklı görüşler serdedilse de kelime olarak sözlükte, “Eğitim öğretim görmüş, sahiplik durumu, sahiplik durumunda olan, emri ve sözü geçen, hükmünü yürüten, kendisine uyulan kimse” anlamında’ kullanılır. Efendi kelimesi, Arapça’ daki “seyyid” ve “mevlâ” kelimelerine tekabül eder. Bu şekliyle 15. yüzyılın ikinci yarısından sonra eğitim, tahsil görmüş saygıdeğer ve itibar sahibi kimselere özel bir tabir olarak kullanılmaya başlanmış ve dini, ilmi, tasavvufi, siyasî, sosyal alanlarda giderek geniş bir kullanım alanı bulmuştur.
Türk Dil Kurumuna göre de ‘Efendi’, saygı belirtmek amaçlı özel isimlerden sonra kullanılır. Ancak herkes için ‘efendi’ denilmez. Efendi kelimesi, esasen eğitim ve öğretim görmüş, kendini geliştirmiş, bilgin kişilere denir.’ şeklinde izah edilmektedir.
Bütün bunları özetlemek gerekirse, ‘Efendi’ denildiği zaman, ’Sözü dinlenir, saygınlığı olan, hürmeti hak eden, terbiyeli, görgülü, nazik, bilen ve bu bilgisiyle insanların baş tacı ettiği, kendisine müracaat ettikleri, sözü sazı dinlenir, buyruğu ve hükmü insanlar üzerinde müessir kişi’ manalarının kastedildiğini söylenebilir.
İlave olarak, günlük Türkçe’de de, halk arasındaki yaygın kullanımına göre, ‘Saygılı, terbiyeli, nezaket sahibi, nazik, kibar kişi’ manasında, ‘Efendi çocuk, Efendi adam’ şeklinde de kullanıldığı görülmektedir; ki, halkın ‘Efendi’ kelimesinden kastettiği mananın daha çok bu olduğu açıktır.
Bir bütün halinde ‘Hoca Efendi’ kelimesi sıfat tamlaması olarak, herhangi bir sahada -bilhassa dini alanda, ilim ve bilgi sahibi, uzman ve otorite, saygın, herkesin kendisine müracaat ettiği, sevilen sayılan, takdir edilen, hürmet gösterilen nazik, kibar, iddia ve gururdan uzak, mütevazi, beyefendi bir şahsiyeti akla getirmektedir.
‘Mutlak zikir kemaline masruftur’ diye meşhur bir kaide vardır. Bu kaideye kısaca şöyle bir izah getirilerek açıklayabiliriz. ‘Herhangi bir kavram, bir sıfat (özellik) veya kayıtla (sınırlandırma) söylenmediği zaman, o alanda en çok bilinen kişi veya şey kastedilmiş olur’ manasına gelmektedir. Mesela ‘Milli şair’ denildiği zaman, akla ‘Mehmet Akif Ersoy’, ‘Üstat’ denildiği zaman, ‘Üstat Bediüzzaman’; ‘kıbleye döndüm’ veya ‘Beytullah’ denildiğinde, ‘Kabe’; ‘Allah Resulü’ denildiğinde de Hz. Muhammed (as) gelmesi gibi. İşte Türkiye ve dünya kamuoyunda ’Hoca Efendi ‘denildiğinde de, yani ‘Falan filan Hoca Efendi’ denilmediği sürece, ilk akla gelen isim, ‘Fethullah Gülen’dir. Bu tabii ki bizzat onun talep ettiği bir husus değildir. Çok değerli başka hocalarımız da mevcuttur. Fakat neşet ettiği 1970 ‘li yıllardan beri Türk kamuoyu ve Hizmet arkadaşlarının, talebe ve sevenlerin, dünyanın Fethullah Gülen’e layık gördüğü sıfat/unvan hep ‘Hoca Efendi’ olmuştur.
Hoca Efendi’ye salt bir hüsn-ü zan eseri olarak verilmemiştir. Toplum ortaya koyduğu şahsi ve ictimai performansa mukabil, O’ndan ‘Hoca Efendi’ olarak bahsetmeyi tercih etmiştir. Onun içindir ki Hizmet ve dünya kamuoyunda, ‘Hoca Efendi’ denildiği zaman hemen ilk akla ‘Fethullah Gülen Hoca Efendi’ gelir.
Hoca Efendi’nin neşet ettiği 1970‘li yılları düşünülecek olursak, Türkiye’de dini alanda, peygamber makamını temsil eden ‘Hocalık’ kavramının gerek bu sıfata sahip olanların hatalarından gerekse de o günkü siyasi, kültürel şartlardan kaynaklanan nedenlerden dolayı toplumda oldukça yıpranmış/yıpratılmış, sosyal statüsü düşük bir meslek, sınıf olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Hoca denildiğinde o zamanki topluma aşılanan algı -bağışlayın- çağın anlayışının gerisinde kalmış, geri kafalı, bilimsel verilerin karşısında, cahil, kaba saba, herkese ‘bre kafir’ diyerek kızan, öfkeli, bağırıp çağıran, iri dişleri ve düzensiz sakalı ile bir öcü gibi takdim edilen, yeme ve içmeye düşkün, kılık kıyafeti ile pejmürde bir insan modeli idi, o da model ise tabii ki. Fakat o günkü hocaları resmeden karikatürlere, onlar hakkında anlatılan fıkralara bakıldığı zaman bu çok rahatlıkla görülebilecektir.
İşte Fethullah Gülen, toplumdaki bu çirkin algıyı tersine çeviren kişidir. Peygamberin temsili bir makamı olan ‘Hocalık’ mesleğine/sınıfına iade-i itibarını yeniden kazandıran şahsiyettir. ‘Hocalık’ unvanına saygınlık kazandıran zattır.
‘Hoca’ özelliği ile ilmi, irfanı, olgunluğu, yetiştiriciliği, rehberliği, meselelerde söz sahibi, tavsiye ehli olmayı temsil ettiği gibi, ‘Efendi’ yönüyle de edebi, terbiyeyi, görgüyü, nezaket, nezahet ve nazikliği, kibarlık ve beyefendiliği temsil etmiştir. Şahsi ahlakının yanında toplum yararına geliştirdiği eğitim, yardım ve sosyal projelerle de bu şahsiyetini perçinlemiş, geçmiş asırlarda şahit olunamayacak bir ölçüde yurt içi ve yurt dışında milyonlara dokunarak insanlığa hediye etmiştir. ‘Gerçek bir peygamber varisi nasıl olur?’, hayatı yaşayışı ve vesile olduğu hizmetlerle bunu ispat etmiştir. Onun için ‘Hocaefendi’ unvanını Hak, halk eliyle ona lütfetmiştir.