Rol model bir insan

  • Şerif Ali Tekalan
  • Şerif Ali Tekalan
    21 Tem 2025 17:38



    Kendisiyle ilk tanışmamız 1972 veya 73 yıllarına rastlar. Bu yıllarda ben, İzmir Ege Üniversitesi Tıp fakültesinde  öğrenciydim. Adını bir vesileyle duymuştuk. İki sınıf arkadaşımla birlikte nöroloji kliniğindeki odasına gidip Hocamızla tanıştık. Güler yüzlü ve babacan oluşu dikkatimi çekmişti. Odasının kapısı daima açık olurdu. O yıllarda bu seviyelerdeki insanların açıktan namaz kılmaları çok görülen bir durum değildi. Hoca, namaz kılarken de odasının kapısını kapatmazdı. Kim, hangi konuyla ilgili gelirse gelsin herkesle aynı müşfik tavırlarla ilgilenirdi.

     

    Zaman içinde kendisini ziyaretlerimiz sıklaştı. Bu iki arkadaşımızla birlikte üç kişi olarak arada bir, evine de ziyarete giderdik. Eğer yemek vakti ise evinde birlikte yemek yerdik. Bizim için adeta ailemizden birisi olmuş oldu. Kafamıza takılan her konuyu sorardık, o da o her zamanki alçakgönüllülüğü ile bizim anlayacağımız dilde sorularımızı cevaplandırırdı.

     

    Bir seferinde yine evinde yemek yerken bize, “Ben ailemin bütün fertlerine sigorta yaptırdım” dedi. Biz bir yorumda bulunmayınca, “Niçin cevap vermediniz?” dedi. Biz “Siz bu konuları bizlerden daha iyi bilirsiniz” dedik. Sonra bize, “Evet ben, eşim ve çocuklarım zaten üniversiteden sigortalıyız. Ama ben yine de, her ay ailemizin her bir ferdi için belli bir miktar para ayırıyorum ve bunu sadaka olarak ihtiyacı olanlara veriyorum. Bunu da bir bakıma ailemiz için ayrı bir sigorta gibi görüyorum” demişti.

     

    Aynı yemekte bize şu şekilde bir nasihati da olmuştu; “İleride doktor olup maaş almaya başladığınızda, babanız ve annenizin maddi durumu iyi bile olsa, onlara mutlaka her ay belli miktarlarda, onları da rencide etmeden maddi katkıda bulunmaya gayret edin.” Arkadaşlarımızla hocanın bu nasihatini de hiç unutmadık ve de yerine getirmeye çalıştık.

     

    Hoca, tanıdığı tanımadığı herkesin dert babası olduğundan dolayı hastanedeki odasında da devamlı ziyaretçileri bulunurdu.

     

    Kendisiyle konuşmalarımızda, o andaki içinde bulunduğumuz durumlarla, ülkenin ve dünyanın güncel problemleri ile ilgili değişik konuları konuşur, bilgi alışverişinde bulunurduk.

     

    Hoca, nörolojideki kendi konusunun Türkiye çapında uzmanlarından birisi idi. Nitekim Türkiye’de nöroloji ihtisasını tamamladıktan sonra, kendi konusuyla ilgili Kanada’da da çalışmalar yapmıştı. Emekli olduktan sonra muayenehanesinde hastalarını takibe devam etti. Ben de değişik vesilelerle her İzmir’e gelişimde hocayı muayenehanesinde ziyaret etmeye çalışırdım. Sadece ben ve biz değil, Türkiye’nin değişik yerlerinden entelektüel insanlar da hocadan sık sık görüş ve tavsiye almaya gelirlerdi.

     

    Öğrenciliğim bitip asistan olarak istediğim bir bölüme girebilmek için imtihan ve mülakata  ciddi bir şekilde hazırlandım. Girmek istediğim bölüme iki asistan alınacaktı. 16 veya 18 kişi müracaat etmişti. İmtihana girdik, imtihan iyi geçti. İmtihandan sonra hocanın yanına gittim. Hoca bana, “Sen kendine düşeni yani çok ciddi hazırlıklar yapma durumunu yerine getirdin mi?” dedi. Ben de, “Evet hocam, ciddi bir şekilde hazırlandım, imtihanımın da başarılı geçtiğini düşünüyorum” dedim. Hoca bana unutamayacağım ve her zaman değişik konulardaki durumlarda hep hatırladığım bir cümle söyledi; “Bundan sonra netice ne olursa olsun, senin için hayırlısı odur” dedi. O anda bile bana; “Kazanamadınız” deselerdi, bu mükemmel tespitten sonra bende en küçük bir üzülme ve demoralize durumu olmazdı.

     

    Hayatımın değişik safhalarında bu prensibi hep uygulamaya, daha sonra da başkalarıyla paylaşmaya gayret ettim. Yani ben, bana düşen her şeyi elimden geldiği kadar yapmaya gayret ettikten sonra, olacak olan netice benim için hayırlıdır inancı ve yaklaşımıyla hadiseleri karşıladım, halen de aynı şekilde değerlendirmeye devam ediyorum.

     

    Sadece ben veya biz değil, Tıp fakültesi öğrencileri, asistanlar, hocalar ve üniversite dışından insanlar da hocayla sık sık değişik konularda bu şekilde görüş alışverişleri için gelip onu ziyaret ederek fikirlerinden istifade ederlerdi.

     

    İhtisasımı bitirdikten sonra, üniversitede kariyerimi devam ettirmeyi düşünüyordum. O günkü kanun ve yönetmeliklere göre de benim işime son verilemiyordu. Aynı zaman diliminde 12 Eylül 1980 askeri darbesi olmuştu. Bazı idareciler, maalesef bu darbe ortamını  kendi lehlerine kullanarak kanunsuz ve hukuksuz işlemler yapmaya başlamışlardı. Bu çerçevede, benim de akademik kariyere devam etmem açısından kliniğim ve dekanlık seviyesinde problemler çıkarılıyordu. İşte bugünlerde de yine hoca, aynen bir takımın antrenörü gibi bana ve benim  durumumda olan genç akademisyen namzetlerine, hukukun içinde kalarak, nezaketle kendi haklarımızı nasıl kullanacağımızın yol işaretlerini veriyordu.

     

    Böylece ben de her türlü hakkımı hukuk içinde kalarak aramasını öğrenmeye başladım. Bu çerçevede, gerek çalıştığım klinik, gerekse dekanlık seviyesinde makul ve nezaketli dilekçeler yazıyordum.

     

    Yine bir konu için dekanlığa bir dilekçe vermem gerekiyordu. Bu durumu hoca ile istişare ettim. Hoca bana; “Dekan şimdi sana, hep senin işlerinle mi uğraşacağız?” diyebilir. Sen de nezaketini bozmadan, saygılı bir şekilde; “Sayın dekanım, burası problem çözme yeri, siz eğer bunu istemiyorsanız, buradan ayrılabilirsiniz, ben de sizin yerinize yeni gelecek olan dekana  problemlerimi anlatabilirim” dersin dedi. Ben de dekanın yanına girince, dekan aynı cümleleri bana söyledi. Ben de nezaketle yukarıdaki cümlelerimi ona aktardım. Dekan; “Getir o zaman senin işini yapalım” demişti.

     

    Bunların hiçbirisi basit bir hatıra olarak geçmişte kalmış konular değildi. Ben ve benim gibi insanlara, problemlerinin çözümünde nasıl davranacaklarını, hukukun içinde nasıl kalınacağını, insanın haklarını nasıl nezaketle arayabileceğinin yol işaretleriydi. Hayatımın çok değişik  safhalarında bu işaretleri hep kullanmaya çalıştım ve de netice aldım Allah’ın izniyle.

     

    Demek ki kılavuz olmak  böyle bir şey. İnsanın aslında hem bu şekilde doğru, makul, söyledikleri uygulanabilir kılavuzlar bulması gerekiyor. Ama aynı zamanda, insanın kendisinin de başkalarına ve de kendisinden daha gençlere bu şekilde faydalı, doğru, yanıltmayan, isabetli kılavuzlar olması gerekiyor.

     

    İzmir’den ayrıldıktan sonraki hayatımın değişik safhalarında da mümkün mertebe Hoca ile irtibatımızı devam ettirmeye çalıştım, onu ziyaret ettim. Bazı konuları aramızda istişare ettik.

     

    İşte kılavuz, hoca ve bir büyüğümüz olarak kendisinden istifade ettiğimiz Prof.Dr. Ahmet Tahir Satoğlu Hocamızın bu geçici alemden, kalıcı âleme gittiğini, yani vefat ettiğini yeni öğrendim.

    Allah hocamıza rahmet eylesin. Yakınlarına sabırlar versin. Rabbim bu şekildeki örnek, doğru, yanıltmayan, beklentisiz kılavuzları herkese nasip etsin.

     

    Bizleri de bu anlayış ve davranıştaki kılavuzları bulanlardan ve bu şekilde kılavuz  olanlardan eylesin.

    21 Tem 2025 17:38