Rehabilitasyon, özellikle ve öncelikle kazalarda kırılan kemiklerin ameliyatla düzeltildikten sonra, tekrar eski fonksiyonlarına dönmesi için yapılan fizik tedavi metotlarının adıdır. Böylece hasara uğrayan kemik tedavi edildikten sonra, normal yapması gereken hareketlerle ilgili olarak, yavaş yavaş ve yerine göre bir harekete başlatma, onu geliştirme ve sonra da normal fonksiyonuna döndürme işlemidir
ortopedistlerin ilgi alanına girer. Sonra fonksiyonların geri getirilmesi işi de fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının işidir.
Eğer hasta ağır bir travmaya uğramışsa, bu tedavilerin yanında ruhsal durumunu dengelemek ve tedavi etmek de psikiyatrist ve psikologların işidir.
Genelde bakıldığında böyle bir tedavi, ekip işidir. Ekibin üyeleri, hastanın durumunu birlikte değerlendirirler, ihtiyaç olduğunda ekibe başka uzmanları da dahil ederler.
Tıpla sosyal hadiseler arasında gerek teşhis, gerekse tedavi ve müdahaleler yönüyle ciddi benzerlikler vardır. Çünkü söz konusu olan bir canlı vardır, insan.
Kaza ve kazaya benzer sosyal hadiseler de benzer bakış tarzları altında ele alınır.
Değişik kazalardaki kemik kırıkları nasıl ki bir travmadır; aynen bunun gibi, gerek trafik kazalarında, gerekse sosyal hadiselerdeki travmada da maddi yapılar yanında, manevi yapılar da hasar görür. Bu durumda insanların ruhsal yapıları da etkilenir. Küçük bazı psikolojik bozukluktan, ağır ruh hastalıklarına kadar giden bir tablo oluşur.
Ruhsal kısımdaki tedavilerde, ilaç tedavisi yanında, ayrıca bu kişilerin psikolojileri yönüyle psikolog ve psikiyatristler tarafından bu yöne mahsus rehabilitasyon söz konusudur. Ruhsal rehabilitasyonlar geniş yönlüdür.
Her insan, yaşadığı her bir olaydan dolayı farklı bir şekilde etkilenir. Bazı insanlar, en ağır ruhsal olaylar karşısında bile hiç aldırış etmeden hayatlarına devam ettikleri gibi, bazıları da en küçük bir olay karşısında tabir caizse ise abandone olabilirler. Bu uç örnekler yanında, çoğu insanın yaşadıkları olaya göre gösterecekleri tepkiler farklı olmakla beraber, genellikle insanlar ruhsal yönden etkilenirler. Psikiyatrist veya psikoloğa gitme ihtiyacı göstermeyen insanların yine çoğunluğu bu travma benzeri problemleri kendileri çözebilirler.
immün sistem devreye girer ve enfeksiyon ilerlemeden önlenebilir. Diğer sebeplerden dolayı zayıflayan immün sistem, bu vazifeleri tam olarak yerine getiremez.
Aynen bu durumda olduğu gibi, başta dini açıdan olmak üzere, değişik inanç ve tecrübelerle oluşan manevi immün sistem de yaşanılan olaylara karşı bir reaksiyon gösterir. Eğer manevi immün sistem güçlüyse, sıkıntılar kolaylıkla atlatılır. Zayıfsa, atlatılamaz ve hatta zamanla ruhsal taraftan maddi tarafa sıçrayarak organik hastalıklar meydana gelebilir. Bunun en iyi örneği, mide ülserlerinde görülür. Bu travmayı atlatabilenlerde ülser meydana gelmez. Zayıf maddi ve manevi immün sistemlerde ise ülser kaçınılmazdır.
Sadece mide ülseri değil, hemen hemen vücudun her organında benzer durumlar söz konusudur. Bazı hastalıklarda başka sebepler de olunca, manevi immün sistemin sağlamlığı veya zayıflığı önemli rol oynar.
Kalp hastalıkları, tansiyon, cilt rahatsızlıkları bunlardan bazılarıdır.
Ruhsal bozukluklara çoğu zaman yetersiz manevi immün sistem zayıflıkları sebep olabilir. Diğer durumlarda inanç sistemindeki “kadere iman”, oluşan hadiselere çok takılmamak, geriye sarmama, çıkmaz yollar oluşturmama gibi yollar, manevi sistemdeki zihinsel faaliyetlerin sağlıklı kalmasını sağlar.
Depresyon, korku, endişe hali, kimseye güvenmeme, ajitasyon, aşırı heyecan, kararsızlık, karamsar olma gibi durumlar işte hep bu manevi immün sistemin zayıflığından ileri gelir.
Özellikle içinde yaşadığımız çağda, manevi immün sistemin zayıf olduğu kişilerde, küreselleşme, sosyal medya, gelişmiş ulaşım vasıtalarından dolayı insanların gerekli, gereksiz çok malumat sahibi olmaları, korku, endişe ve güven kaybı ile birlikte yukarıda sayılan bir çok manevi rahatsızlıkları tetikleyebilir.
İnsanın tek başına bazen bu rahatsızlıklardan kendisini kurtarması kolay olmayabilir. Biraz daha ağır vakalarda belki psikiyatrist ve psikologlara ihtiyaç duyulabilir. Aslında durumu, statüsü, zekası, aklı ne olursa olsun her insanın değişik şekillerde rehabilitasyona ihtiyacı vardır. Bunların bir kısmını kendisi halledebilir.
Çoğu zaman ise kendi tanıdığı, güvendiği insanların onlara yardımcı olmasıyla bunların üstesinden gelebilir. Yardımcı olacak bu insanlar (sırdaş, dert babası), sıkıntılı kişileri rehabilite edebilirler. Onların psikolojilerini düzeltebilirler. Böyle rehabilite edici insanlara şiddetle ihtiyaç vardır. Güvenilir, samimi, bu bilgili insanlar, manevi immün sistemi zayıf insanlara, gerek inanç açısından, gerekse psikolojik yönden ciddi yardımcı olabilirler. Dini inancı olsun veya olmasın, bu gibi rahatsızlıkları olan insanlara, işte bu güvenilir insanlar, onların anlayacağı dilde, kırılmayacakları ve yanlış anlamayacakları şekilde makul, kabul edilebilir nasihatlar yapabilirler.
Bütün bunlardan dolayı da, rehabilitasyon çerçevesinde, her insanın, güvendiği, inandığı, anlattığı sırlarını başka hiç kimseyle paylaşmayan çok samimi arkadaşları olmalı, böyle arkadaşlar edinilmeli, bu arkadaşları kendisine kılavuz olarak görmeli, onlarla her derdini kendi rehabilitasyonu çerçevesinde paylaşmalıdır. Bunların sayısı zaten çok olmaz.
Bunlarla her zaman hemen her konuyu paylaşmalı, onların da fikirlerini almalı, tek başına karar vermemelidir. Bu arkadaşları gece karanlığında kendisine yol gösteren işaretler gibi, kılavuzlar olarak görmelidir. Aslında hemen herkesin, böyle dostluklar ve arkadaşlıklar kurması kendi hayırlarınadır. Çünkü insan tek başına hiçbir zaman yetmez. İstediği kadar akıllı da olsa, IQ’su çok yüksek de olsa. Çünkü dünyanın en yüksek IQ’suna sahip olan birisinin IQ’su, normal iki insanın IQ'sunun toplamından her zaman küçüktür. Bu gerçekten hareketle, her insanın mutlaka, yanıltmaz, dert ortağı kılavuzlara ihtiyacı vardır. Tabii ki insanın babası, annesi, kardeşleri de bu grup içinde sayılabilir, sayılmalıdır da.
Kadere inanma gibi, dini konular içine giren esasları da yine ilgili insanlarla paylaşabilirler. Bu paylaşma, bir seferde olup da bitmez. Durumuna göre uzun da sürebilir. Nasihat, oturup karşılıklı konuşma şeklinde olabildiği gibi, bir parkta yürürken, bir yerlere gezilere giderek oralarda yolda, yemek yerken, çay içerken de devam ettirilmesi gereken bir süreçtir. Kişiden kişiye ve bu nasihati verecek kişiye de bağlı olarak, onun boş kalmayıp bir yerde çalışması gibi-meşguliyet terapisi- çok farklı alternatifler de kullanılabilir.
Bu şekilde sıkıntısı olan ve kafasına takılan bazı sorular içindeki insanlar, kendi kendilerini de rehabilite edebilirler, etmeliler de. Bu durum da kendilerine hatırlatılabilir, tavsiye edilebilir. Böylece bu insanlar, bir parkta yürürken, evde veya dışarıda otururken kendi kendilerine konuşmalıdırlar. Evet, ‘Ben kimim, nereden geldim nereye gidiyorum? Dünya nedir, ahiret nedir? Öldükten sonra dirilme ne anlama geliyor? Kaderin gerçek anlamı nedir?’ gibi ve benzeri soruları da kendi kendilerine sormalı ve daha sonra bunların cevaplarını da yine kendileri, kendilerine verebilmelidirler.
Böyle bir yaklaşım da, bu şekildeki sıkıntıları olan bir insanın kendi kendisini rehabilite etmesi demektir ki bu da çok önemli bir konudur. Maalesef çoğu insan bu özelliği bilemediği için bu sarmal içinden çıkamaz. Bunun da bu gibi insanlara hatırlatılması ve öğretilmesi gerekir. Eğitimin değişik seviyelerinde, kendisinin problemini kendisinin nasıl çözeceği ders veya kurslar şeklinde verilmelidir.
Bir toplum olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, demokrasi ve insan haklarını rafa kaldırmış otokratik idarecilerin zulmü altında bulunan insanların da yine uygun usul ve üsluplarla, sabırla, çok güzel yaklaşımlarla rehabilite edilmeleri gerekebilir. Bunlar uzun zaman alabilir. Tabii ki uluslararası insani kuruluşların, bu şekildeki otokrat idarecileri engellemeleri, frenlemeleri de her şeyden önce bir insanlık görevidir.
Sabırlı olmak gerekir. İnsanlar hangi manevi dinamiklere inanıyorlarsa, bu konuda ihmal edilmeden onlardan da istifade ederek, içinde yaşadığımız zaman diliminde bilinenler de kullanılarak bu rehabilitasyonlar devam ettirilmelidir. Çünkü bu durum, ihmal edilmeyecek çok önemli bir konudur. Tedavi edilmez ve ihmal edilirse, o kişi veya kişilerin, ömürleri boyunca ruhi yapılarında daha sonra tedavisi çok zor yaralar meydana gelebilir.
Tabii ki her halükarda bunlar tedavi edilebilir, ve edilmelidir de. Çünkü İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (sav); “Allah hiçbir hastalık indirmemiştir ki onun şifasını da indirmiş olmasın.” buyurmuştur. Başka din ve inanışlarda da benzeri prensipler mevcuttur. Bu da bize çok önemli bir yol gösterici tavsiye ve işarettir. Aslında her din ve inanışta, bu tavsiye ve esasların mevcut olduğu bir gerçektir. Bunları bilip uygulamak, insan hayatını normale döndürür, psikolojik rahatsızlıklar tedavi olur. Böylece insan, sağlıklı bir fert olarak yoluna devam eder.
Problemleri çözülmüş insanlardan meydana gelen bir toplum da her konuda ilerler, güzel ve faydalı nesiller yetiştirirler ve problem olma değil, problem çözme durumuna gelmiş olurlar.
Genel toplum hayatında böyle olduğu gibi, küçük topluluklarda da bu yaklaşımlar kullanılmalıdır. Böyle bir yaklaşım, aynı zamanda İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’in (SAV) buyurduğu gibi “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” şeklindeki mükafatı da elde etmiş olurlar.
Yolumuz açık olsun.