Peygamberlik hakikatini anlamayanlar: Kıssalar penceresinden süreç 15

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    25 Nis 2025 11:51


    Hazreti Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması ile O’ndan ayrılan Hazreti Yakup’un (aleyhimmüsselam) bundan dolayı gerçekten çok üzüldüğünü bize Kur’an-ı Kerim anlatmaktadır.

    Fakat bu ayrılıktan dolayı yaşanan hüzün bir peygambere yakışan şekilde olmuştu. Yoksa normal insanların genelde yaşadıkları gibi onları perişan eden, ümitsizliğe düşüren, hayat ünitelerini felç eden, hadiseler karşısında ezilen veya hadiselerin arkasındaki ilahi işleri ve hikmetleri görmeyen türden bir şey asla değildi.

    Peygamberlik ve peygamberlik kurum ve müessesesini doğru anlamayanlar bu hüzne bu negatif manaları yükledikleri için büyük bir yanlışlık içerisine düşüyor, büyük hatalara neden oluyor ve yaptıkları tasvir ve anlatımlarıyla insanların zihin ve düşüncelerinde bir peygambere yakışmayacak bir peygamber portresi ortaya çıkmasına neden oluyorlar.

    Hazreti Yusuf’u anlatan bir dizi filminde, bu negatifliklerin aynen bulunduğunu gördüğümde çok üzülmüştüm. O dizide Hazreti Yakup (aleyhisselâm) his ve duygularını kontrol edemeyen, bu yaşadığı hadiselerin altında ezilen ve yer yer o filmde resmedildiğine göre sanki isyan içeren tavırlar gösteren bir kişilik olarak sergileniyordu. Böyle şeyler, bırakın peygamberleri, makamları peygamberlerden sonra gelen Allah dostlarına bile yakıştırılamaz.

    Bu açıdan, her şeyden önce kafalardaki yanlış peygamberlik hakikati ve peygamberlik kurum ve müessesesinin düzeltilmesine çok büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.

    Hazreti Bediüzzaman’ın Risale-i Nurları ve Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Pırlanta serisi vardır. Bu kaynaklar günümüzde Müslümanların ve hatta diğer semavi din mensuplarının, yani her kesimden herkesin başvurması gereken ana ve temel eserlerdir.

    Sonsuz Nur” ise bu açıdan bir şaheser ve bir baş yapıttır.

    Hem Müslümanların peygamberler ve peygamberlik hakikati hakkında, geçen zaman içerisinde içine düştükleri hem de diğer semavi dinlere ait kitaplarda ve anlatımlarda meydana gelen tahribat ve bozulmalardan kaynaklanan yanlış anlayış ve düşüncelerin düzeltilerek doğrusunun ortaya koyulması gerekmektedir.

    Bu işte başarılı olunmadıkça, hak peygamberler eliyle bizlere ulaşan hakikatlerin doğru bir şekilde anlaşılması asla mümkün olmayacaktır.   

    Bazı tefsircilerin, Yusuf Suresinde kendisinden üç veya dört defa sıddık ve muhlis (ihlasa erdirilen) olarak bahsedilen Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) fuhşa dair kendisine yapılan davete meylettiği yorumu da peygamberleri ve peygamberlik hakikatini tam anlamıyla bilememekten kaynaklanmaktadır.

    “Eğer (vicdanında) Rabbinin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti. (Fakat etmedi)” şeklinde anlam verilmesi gerekirken, okunurken “hemme biha”’dan sonra yapılan yanlış duraklama işaretinden dolayı durulduğu için, “O da meyletti” manasını verenler olmuştur.

    Daha önceki bir yazıda, “Doğrusu, kadın ona sahip olmayı kafasına koymuş ve onu elde etmeye yönelmişti. Eğer (vicdanında) Rabbinin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti. (Fakat etmedi). İşte böylece Biz ondan fenalık ve çirkinliği uzaklaştırdık. Çünkü o, Bizim tam ihlasa ulaştırdığımız kullarımızdandı.” (12/24) ayetindeki bu yanlış anlamanın Sonsuz Nur adlı eserde nasıl düzeltildiği üzerinde durulmuştu.

    Hocaefendi, Yusuf Suresi tefsirinde benzer şekilde, Hazreti Yakup hakkında da akla gelebilecek yanlış anlamaları giderecek düzeltmelerde bulunmuşlardır.

    Orada, Hazreti Yakup’un hüznünün bir peygambere yakışır olduğunu ifade ettikten sonra, O’nun asla ümitsizliğe kapılmadığını ve yaşadığı hadiseler karşısında yıkılmayıp neler yapılması gerekiyorsa onları yaptığını ve bir peygamber olarak sonuna kadar kendisine düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirdiğini vurgulamaktadırlar:

    Evlatlarım, haydi gidiniz, bütün duyularınızı, hislerinizi kullanarak var gücünüzle Yusuf ve kardeşi hakkında bilgi edinmeye çalışınız. Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirler güruhu dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez." (12/87) ayeti kerimesinde bu durum bizlere anlatılmaktadır:

    “Firaset kaynaklı sezgileriyle beklemeyi sürdüren ve bildiği bir kısım şeyler olduğunu söyleyen Yakup (aleyhisselâm), sadece ızdırabı içine gömerek yutkunup durmuyor, aynı zamanda çözüm adına yeni stratejiler üretiyordu. Çocuklarını suçlamıyor, suçluluk psikolojisi içine itmiyor, onları yapacakları işe yönlendiriyordu.

    Başta yumuşak bir üslupla “Siz benim bildiklerimi bilmezsiniz, o yüzden en iyisi siz gidin, dikkatli bir şekilde etrafa kulak kesilin, gözlerinizi açın ve Yusuf ile Bünyamin’i araştırın, tahassüs edin.” diyor.

    Âdeta bir casus gibi karinelerden iz sürerek bilgi toplamalarını ve iki oğlu hakkında katî kanaat sahibi olmalarını istiyordu. Bilinmeyen bir şeyin tetkik edilmesine tecessüs denir. Fakat burada tahassüs kelimesi kullanılıyor. Tahassüs de bir aramadır. Fakat o sıradan bir arama değil, fevkalade gayretle, âdeta bir dedektif edasıyla araştırma yapmaktır.

    Aynı zamanda onun içinde hisler de vardır. Dolayısıyla Yakup (aleyhisselâm), “Ararken, kardeşlik hislerinizi de işin içine katarak, o hissi derinlemesine kullanarak arayın. Hiç bilmediğiniz birini arar gibi değil, yakından bilip tanıdığınız o kardeşlerinizi arayın.” demek istiyordu.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

    Hazreti Yakup onlara, neticeye ulaşamayacağınız düşüncesiyle ve ümitsizlik içeren bir aramayla değil, tüm hislerinizi de katarak, ümitle ve tam bir inanç ve gayret içerisinde arayın demektedir.

    Aslında, burada her türlü işte, eğer başarılı olunmak isteniyorsa o işlere nasıl yaklaşılması gerektiğinin de bir dersi vardır.

    İnşallah sonraki yazıda, ümitte ve ümitli olmada var olan dua, niyet, tevhid ve ihlasın bu meseleyi ne kadar değerli hale getirdiği konusu ile devam edelim…

    25 Nis 2025 11:51