Modern hayat, rahatlık ve konfor arayışıyla şekillenirken, yorgunluk sanki kaçınılması gereken bir kusur gibi görülmeye başlandı. Oysa insan, bedeniyle var olur ve bu bedenin ihtiyaçları da sadece beslenmek, uyumak ya da korunmakla sınırlı değildir. Hareket etmek, emek vermek, terlemek ve zaman zaman yorulmak; bedenin canlılığını, ruhun da huzurunu koruyan önemli unsurlardandır. Yorulmak; tükenmek değil, çalıştığını, hâlâ işlediğini, yaşadığını hatırlamaktır.
Hareketsizlik Yorgunluğun Asıl Nedenir
Birçok kişi günün sonunda kendini yorgun hisseder. Ancak bu yorgunluk çoğu zaman gerçek bir fiziksel çabanın sonucu değildir. Bilakis, hareketsiz bir yaşam tarzının getirdiği durağanlık ve zihinsel yüklerin toplamıdır. Gün boyu bilgisayar başında veya televizyon karşısında oturmak, elde telefonla savrulmak ve fiziksel olarak neredeyse hiç efor sarf etmemek; insanda hem ruhsal bir sıkışmışlık hem de bedensel bir halsizlik ve yorgunluk oluşturur.
Fiziksel Yorgunluk Zihnin ve Bedenin İlacıdır
Gün içinde hareketle yorulan bir beden; yalnızca kasları değil, zihni de dinlendirir. Egzersiz yapmak ya da aktif bir gün geçirmek, kan dolaşımını artırır, solunumu hızlandırır ve hücrelere daha fazla oksijen ulaşmasını sağlar. Daha düzenli bir uyku, daha güçlü bir hafıza, daha yüksek dikkat süresi gibi pek çok olumlu etkiyle neticelenir. 2019 yılında British Journal of Sports Medicine dergisinde yayımlanan bir meta-analiz, düzenli egzersizlerin (yürüyüş, koşu, bisiklet gibi) hafızayı, dikkat süresini ve karar verme yetilerini geliştirdiğini ortaya koydu. Dünya Sağlık Örgütüne göre özellikle haftalık 150 dakika orta yoğunlukta yapılan egzersiz, beynin öğrenme ve hatırlama merkezleri üzerinde olumlu etkiler sağlıyor. Organların daha sağlıklı çalışmasına ve genel enerji düzeyinin yükselmesine neden oluyor. Özellikle yürüyüş, hafif tempolu koşu, yüzme ya da dans gibi aktiviteler; sadece kalori yaktırmaz, aynı zamanda ruh hâlini de iyileştirir.Çünkü hareketsizlik sadece vücudu değil, düşünce sistemini de yavaşlatır. Oysa aktif bir yaşam tarzı, zihinsel berraklık kazandırır. Egzersiz yapan bireylerin depresyona yakalanma riskinin daha düşük olduğu, stresle daha kolay baş ettikleri bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Hareket ettikçe endorfin, serotonin ve dopamin gibi hormonlar salgılanır ki, kişi böylece kendini daha huzurlu ve dengede hisseder. 2020 yılında Harvard Health Publishing de yayınlanan araştırmaya göre, günlük hareket, hafif ve orta düzeyde depresyon tedavisinde antidepresanlar kadar etkili olabiliyor. Yapılan çalışmalar, 20 dakikalık bilinçli ve düzenli hareket etmenin bile serotonin ve endorfin salınımını artırdığını gösteriyor. Bu hormonlar ruh hâlini düzenler, stresin etkilerini azaltır ve kişiye “iyi hissettirir.”
Yaşlanıyor muyuz, Hareketsizlikle Eskiyor muyuz?
Yaşla birlikte her on yılda yaklaşık %3 ila %8 oranında kas kütlesi kaybı yaşanır. Normal şartlarda kas kütlesi, 30’lu yaşlardan itibaren azalmaya başlar. Ancak bu süreci durduran veya geciktiren en güçlü faktörlerden biri, aktif ve hareketli kalabilmektir. Düzenli direnç egzersizleri (örneğin vücut ağırlığıyla yapılan çalışmalar, ağırlık kaldırma gibi) kas kaybını önler, kasları ve kemikleri güçlendirir. 65 yaş ve üzerindeki bireylerde düzenli egzersiz yapanlar, yapmayanlara kıyasla %40 daha düşük düşme riski taşır. Yani yaş almak değil, hareketten uzaklaşmak bedeni zayıflatır. Bu yüzden her yaşa uygun bir aktivite biçimi belirlemek, uzun vadede sağlık yatırımıdır.
Yorulmak illa ki bir spor salonuna gitmekle olmaz. Günlük hayat içinde de pek çok hareket alanı vardır. Merdiven çıkmak, evi temizlemek, çocuklarla vakit geçirmek, sokakta tempolu yürümek ya da market alışveriş yapmak... Bunlar da bedenin çalışmasını sağlar. Üstelik bu işler, doğal hareketler olarak çoğu zaman fark edilmeden yapılır ve düzenli tekrarlandığında sağlık üzerinde olumlu etkiler bırakır. Önemli olan bu faaliyetleri bir yük gibi değil, bir şifa vesilesi gibi görebilmektir.
Yorgunluk Şükürle Karşılanmalı
Yorgunluk, bir şikâyet değil; fark edebilene bir nimet bilinci olmalıdır. Çünkü hâlâ yürüyebilen bacaklarımız, iş gören ellerimiz, ritmini hiç şaşırmadan sürdüren bir kalbimiz varsa; bu Rabbimizin üzerimizdeki sayısız lütuflarından yalnızca birkaçıdır. Ve bu nimetler, şükredilerek kullanıldıkça kıymet bulur. Zira kullanılmayan her uzuv, zamanla zayıflar; tıpkı işlemeyen demirin pas tutması gibi. Oysa yerinde ve kararında yorulmak, yalnızca bedeni değil, ruhu da ayakta tutar. Yorulmak; hayata temas etmenin, kendini yeniden keşfetmenin, sorumluluk bilinciyle yaşamanın bir yansımasıdır. Çünkü yorgunluk, her zaman tükenmişliğe değil, çoğu zaman içten gelen bir dirilişe işarettir. Akşam olup da yatağa uzandığınızda bedeninizdeki hoş yorgunlukla birlikte, ruhunuzun da hafiflediğini hissedersiniz. İşte o an, günün telaşına rağmen bir şeyleri başarmış olmanın, faydalı olmanın, yaşadığını hissetmenin huzuru çöker üzerinize. Yorulun ki tazelenebilesiniz; yorulun ki iç huzurunuz, hayata karşı direnciniz artsın. Her yorgunluk, yerinde yaşanmış bir günün sessiz duasıdır. Rabbim, nimetlerini hakkıyla kullanabilmeyi ve her yorgunluğumuzu hayra vesile kılabilmeyi nasip eylesin.
Yazıyı dinlemek isterseniz:
https://youtu.be/q-Estiq0R2A
https://open.spotify.com/episode/23eNHem4az8z4xd5MElWaa?si=ocPaoLADQZiJIOnrCDyO9Q
[email protected] X:@esrabc