Hizmet Hareketi’nin devamlılığı, yalnızca bugünkü mensuplarının sadakatiyle değil; aynı zamanda bu sadakatin, istikametin ve idealin gelecek nesillere aynı ruhla aktarılmasıyla mümkündür. Çünkü “gaye-i hayal” –yani uğrunda yaşanılan büyük ideal– bir kuşağın omuzladığı bir dava olmaktan çıkar, nesiller boyu yaşatılması gereken bir istikamet pusulası hâline gelir.
Hizmet’in ilk nesilleri bu gayeyi büyük fedakârlıklarla benimsedi, yaşadı ve yaşattı. Ancak zamanla şartlar değişti; imkanlar arttı, zorlukların rengi ve şekli farklılaştı. Bu değişim karşısında asıl mesele, gaye-i hayalin ruhunu yitirmeden yeni nesillere aktarabilmektir. Çünkü şekiller değişebilir, ifadeler farklılaşabilir; fakat ruh ve hedef sabit kalmalıdır.
Dini usulde de bir hakikatin lafzı değişse bile mana sabit kalıyorsa buna cevaz verilmiştir –tıpkı mevsimlere göre elbiselerin değişmesi gibi: Elbise değişir ama beden aynıdır. Öyleyse, şekil ve şartlar farklılaşsa da Hizmet’in özü, istikameti ve gaye-i hayali korunmalı; bu da ancak nesiller arası bilinçli bir aktarım ve canlı bir ideal duygusuyla mümkündür.
Zira tarih boyunca da dinin ruhu ve özü sabit kalmış, zamanın değişmesiyle şeriatlar değişmiştir.
“Nesiller arası istikamet”, eğitimle, temsil ile, muhasebe ile sağlanır. Yeni gelen nesillere sadece bilgi değil; ruh, şuur ve sadakat aktarılmalıdır. Bunun yolu da, gaye-i hayale sadakatle bağlı, samimi temsilciler yetiştirmekten geçer. Yaşayan örnekler, teorik anlatımdan daha kalıcı izler bırakır.
Eğer bu istikamet aktarımı ihmal edilirse, Hizmet bir “kurumsal yapı”ya dönüşür; ruhunu kaybeder, mekanikleşir. Hizmet’in “dinamik ideal hareket” oluşu; her nesilde yeniden diriltilmesine, yeniden içselleştirilmesine bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında, “gaye-i hayalimiz” sadece bir hedef değil, “bir emanet”tir. Bu emaneti, gelecek nesillerin zihin ve gönüllerine yerleştirmek; sözle değil, yaşantıyla mümkündür. Çünkü sadakat, sadece bir bağlılık değil, aynı zamanda bir “aktarım sorumluluğu”dur.
Gaye-i Hayalin Zedelenmesi: Riskler ve Sapmalar
Her ideal hareket gibi, Hizmet’in de zamanla çeşitli risklerle karşılaşması kaçınılmazdır. Ancak asıl tehlike, dış baskılar değil; içten gelen sapmalarla “gaye-i hayalin zedelenmesidir.” Dıştan gelen zorluklar bir yönüyle safları sıklaştırırken, içten gelen aşınmalar ruhu örseler ve istikameti sarsar.
Hizmet’in istikametini bozan en büyük sapma; hareketin gaye-i hayalinden uzaklaşarak şekilciliğe, makam-perestliğe veya popülizme kaymasıdır. Gaye unutulunca, şekil özün önüne geçer; ihlas gösterişe dönüşür; Hizmet kişilere, makamlara indirgenir.
Bir diğer risk ise “güven zaafı”dır. Temsil makamındaki tutarsız söz ve davranışlar, sadece bireyleri değil, Hizmet’in tamamına olan güveni sarsar. Bu güven kaybı, zincirleme bir etkiyle Hizmet’in ruhunu zedeler. Oysa Hizmet, öncelikle güven ve temsil sorumluluğudur.
Ayrıca “abilik” kisvesi altında yapılan yanlışlara göz yummak da bir başka risktir. Zorluklar gerekçe gösterilerek temel ilkelerden taviz vermek, Hizmet’in meşruiyet zeminini zayıflatır. Hizmet adına konuşanların hesap verebilir, şeffaf ve tutarlı olmaları zaruridir.
Bu nedenle gaye-i hayalin korunması, sürekli bir “muhasebe ve murakabe bilinci” gerektirir. Bireyler ve topluluklar sık sık sorgulamalıdır: “Gerçekten gayemiz ne? Neyi temsil ediyoruz? Gittikçe mi hizmetli oluyoruz, yoksa sadece Hizmet’in adını mı taşıyoruz?”
Hizmet’in en büyük düşmanı dış tehditler değil; Hizmet’in gayesini unutan ve içten aşındıran dostlardır. İç aşınmalar, dış tehditlerden daha yıkıcı olabilir çünkü dış tehdide karşı birlik olmak kolayken, içerideki kopukluk hizmeti zayıflatır.
Bu yüzden Hizmet’in sağlığı için içten gelen aşınmalar ciddiyetle ele alınmalı, sorunlar erken fark edilip çözülmelidir. Doğru iletişim, şeffaflık ve ortak değerlerin hatırlatılması en etkili çözümlerdir. Hizmet’te bağlılık ve samimiyet, gayenin canlı tutulmasıyla mümkün olur; aksi halde en sağlam yapılar bile eriyebilir.
Sonuç olarak, içten gelen kopuş ve hedef sapmaları dış tehditlerden daha büyük bir tehlikedir. Hizmet’in sürdürülebilirliği için dostlar arasındaki sadakat, bilinçli farkındalık ve ortak amaç etrafında kenetlenmek şarttır.