Şaban Akdağ Ağabeyimiz (1929-2005) uzun uzun hatıralarını anlatıyor. Hüsrev Altınbaşak Ağabey’den naklen: “Afyon Mahkemesi sırasında beni öldürsünler diye katillerin canilerin içine verdiler. En az 50 sene mahkumiyeti olanlar var. Koğuş ağası en büyüklerinin 150 sene mahkumiyeti var. İlk koğuşa girdiğimde kimse selamımı almadı. Bana, ‘Sen kuru yerde, betonda yatacaksın’ dediler. Boynumu büktüm olur diyerek kabul ettim. Orada yattım kalktım, ibadetlerimi yaptım, Kur’anını okudum dualarımı yaptım. Üç gün sonra koğuş ağası geldi. ‘Sen hoca mısın? Sana bir soru soracağım’ dedi. ‘Sor bakalım’ dedim. “Bak ben on-yirmi adam öldürdüm, daha başka pek çok cürümler işledim. Şimdi ben Cennetlik miyim yoksa Cehennemlik miyim? Söyle bakalım’ dedi. Ben de ona ‘Sen nerelisin?’ diye sordum. ‘Karadenizliyim’ dedi. ‘Peki dedim, Karadenize bir damla su ilave edilse veya bir damla su alınsa Karadeniz için ne olabilir?’ O ‘Ne olacak; ne azaltır ne çoğaltır hiçbir şey olmaz’ dedi. ‘Peki Allah’ın rahmet ve mağfiret denizi mi büyük yoksa senin günahların mı büyük?’ dedim. ‘Elbette Allah’ın merhameti daha büyük’ dedi. Dedim ki: ‘Eğer sen sıdk ve sadakatla bir daha dönmemek üzere bir tövbe ve istiğfar edip namazlarınla Allah’a yönelsen Allah seni affeder ve Cennete gidebilirsin!.’ Adam bunu duyunca bir bağırdı: ‘Ulen deyyuslar, baksanız ya Hoca ne diyor!.. Ben bile Cennete gidebilecekmişim… Sizler haydi haydi gidersiniz. Hemen gusledip, abdest adalım ve tövbe istiğfar edip namaza başlayalım… Ne duruyorsunuz?!.’ dedi. Herkes gusül ve abdeste koştu… Sonra ben imam oldum onlar da cemaat… Ben namazdan sonra tesbihleri çekip dua ediyordum ve Fatiha dedikten sonra onlar gidiyordu. Ben uzun tesbihata kendim devam ediyordum.
“Bana Koğuş Ağası, ‘Hocam sen bizden sonra kendi kendine ne okuyorsun?’ diye sordu. Ben de uzun tesbihatı yapıyorum’ dedim. Biz de yapalım’ dedi. Bu sefer hep bir ağızdan tesbihata başladık. Ama onlar aşka gelip (Şaban Ağabey’in tabiriyle) karaborsa bağırıyorlardı. Ben telaş ettim. Dedim ki, ‘Hapisane idaresini kızdırırsak başımıza bir iş gelebilir!’ Onlar ‘Korkma… Öyle bir şey olmaz Hocam, biz burada İkinci Hükümetiz bize korkularından hiç karışamazlar. Onlar kapıdan içeri bile giremiyorlar baksan ya… Biz böyle devam edelim, çok güzel oluyor.’ dediler. Biz de artık tesbihat ile hapisaneyi inletiyorduk… Hapisane Müdürünün dikkatini çekmiş, ‘Ne oluyor orada? Yine isyan mı çıkarmışlar? Bir gidip bakın!’ demiş Gardiyanlar, namaz kılanları, tesbihat yapanları görüp izleyince, gidip Müdüre bilgi vermişler. Müdür ne demiş beğenirsiniz? O katilleri o canileri de mi ZEHİRLEMİŞLER!’ demiş. Pes doğrusu… Sonra demiş ki, ‘Hemen oradan Hüsrev’i alıp başka bir koğuşa koyun…’ Gardiyanlar pencereden bizim koğuşun içine seslendiler: ‘Hüsrev Hoca seni Müdür Bey çağırıyor, kapıya gel!’ dediler. Hemen onlar gidip ‘Hocamızı nereye götürüyorsunuz? Biz onu size vermeyiz… İsyan çıkarırız…’ diye tehdit ettiler. Gardiyanlar ısrar etmeden dönüp gittiler… Dedikleri gibi gerçekten Hapisanede ikinci Hükümet gibiydiler.
“Bu arada Koğuş Ağası dedi ki: Herkes yataklarını getirsin. Üst üste yığalım. Biz hocamıza üç gün zulmettik. Şimdi o bu yatakların üstünde yatsın, biz de ceza olarak kuru yerde betonda yatıp cezamızı çekelim’ dedi. Ben ‘Olmaz… Siz o zaman bilmeyerek yapmıştınız; ben hakkımı sizlere helâl ediyorum’ dedim. Koğuş Ağası ‘Eğer bir gün hapisten çıkarsam, memleketimden annemden babamdan önce Hocam senin ziyaretine geleceğim’ demişti. 1950 senesinde Demokrat Parti döneminde umumî AF ÇIKINCA bu Koğuş Ağası, Afyon’dan yayan olarak Isparta’ya benim ziyaretime geldi. ‘Ben annemden babamdan önce Hocam sana geldim!’ dedi. ‘Niye böyle yaptın ki?’ dedim. Bana ‘Hocam zaten beni bu hale getirenler onlar!.. Çünkü ben bir kötülük yaptığım zaman, ‘Evladım ne yapıyorsun? Allah’tan kork… Bir daha yapma’ diyeceklerine, hep ‘Aferin, bravo… Çok iyi yaptın…’ diye kötülüğe teşvik ettiler. Allah razı olsun sen bize yol gösterdin… Elbette önce senin ziyaretine gelmem gerekiyordu…’ dedi.”
“Sonra şunları söyledi. ‘Ben aslında pek çok Hocaya danıştım. Sana söylediğim gibi –Ben çok cinayetler işledim, çok haksızlıklar yaptım, benim Cehennemden kurtulmam için bir çare yok mu?’ dedim. Bana bir kurtuluş kapısı göstermediler… Benim işimin bitmiş olduğunu söylediler. Hapishanelerde bir bıçak bulup veya bir ip bakıp intihar etmek istedim yapamadım. Ama Allah seni bizim karşımıza çıkardı da Elhamdülillah yolumuzu bulduk’ dediler.”