Eliyle, diliyle veya kalbiyle...

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    28 Nis 2025 01:05


             Efendimiz’in (S.A.S.) ifade buyurdukları gibi, bir kötülüğe  gücü yetiyorsa insanın eliyle, engellemesi yetmiyorsa diliyle, onu söylemeye de cesareti yoksa, hiç olmazsa kalbiyle karşı çıkması, buğz etmesi gerekir ki, bu bile imanın en zayıf noktasıdır.

             Bazı zamanlarda bir söz, hatta bir tavır insanı, âlâ-yı illiyyine de çıkarır, esfel-i sâfiline de indirir.

             İslâm Ansiklopedisi programında haddi bilmez birisi kalkıp sünnî bir âlim ve Müslüman bir grubun rehberine hakaret edip “sahte peygamber”  diyor. Yani tiranlık yapıp “kâfir” diyor. Orada M. Fethullah  Gülen Hocaefendi’yi yakından tanıyan, hem Diyanet İşleri  Başkanlığı yapmış olanlar ve meşhur âlimler var ama hepsi de dilsiz şeytan kesiliyorlar. Sussalar, hiçbir şey demeseler bile hiç olmazsa, orayı terk edip gitmeleri gerekirdi. Üç dört tanesi böyle yapsaydı. Daha sonra yapılan zulümlerin ve gaddarlıkların önüne geçmiş, ellerine kelepçe vurulup, hâmile halleriyle hapse atılıp işkenceye tâbî tutulanların, hapislerde çürümeye terk edilen çocuk ve hastaların önü alınmış olabilirdi en azından… Hepsi birden bu densizliği alkışlayınca, zalimin, gaddarlık duygularının iştihasını da açmış olmak, günahlarına ortak oldular. Yani fâni dünyanın, fani çıkarları için Bakara Suresinin 174-175 âyetlerinde ifade edildiği üzere, karınlarını ateşle doldurmuş oldular. Fâni dünyanın fani menfaatleri uğruna böyle bir sefilliğe düşmeye değer miydi?

             Evet, azgın nefislere, şeytan ordusuna iltihak edenlere hiç kimse hesap sormazsa, vicdanı da sönmüşse düşeceği esfel-i sâfilin gayyası bellidir…

             Artık makam sevdalısı bir vali düştüğü gülünç durumun farkına varmadan, zulümden kaçarken annesinin kucağında denizde boğulup şehit olan bir yavruya “Terörist bebek”  diyebiliyor. Kinleri, din haline gelmişlerin kafilesinde, işte gelinen sefil, rezil nokta bu. İşte vicdan mekanizması namına herşeyini kaybetmiş bir devlet aygıtı karşısında işkencelerin her çeşidinin mengenelerinde sıkışıp kalan mağdur ve mazlumlarımızı düşünmek ve ona göre çareler aramak zorundayız.

             Avrupa’da yetişmiş, Türkiye uzmanı bir sosyolog arkadaşımız diyor ki: “Bizim bilgimiz ve tecrübelerimize göre bu Hizmet’in bitmesi ve sizlerin dağılıp gitmeniz gerekmekteydi ama siz ayaktasınız, ben buna bir mâna veremiyorum. 85 milyona sahip bir ülkenin başında bulunanlar, devletin bütün gücünü kullanarak sizleri yok etmek, dünyadan izinizi, esâmenizi silmek için uğraşıyorlar. Hani bazan iktidarlar bir gruba düşman olurlar ama halk onları taraftar olup tutabilir.  Öyle bir durum da yok. Medya gücüyle sizler itibarsızlaştırıldınız, halk gözünde şeytanlaştırıldınız. Halk da size düşman yine bitip tükenmeniz gerekirdi.

             Ayrıca, böyle durumlarda, mafya tipi devleti idare edenler, düşman ilan ettiği grubun liderine iftiralarla, algı operasyonları ile yüklenirler, artık çevresinde hiç kimse kalmaz. Böylece işi bitirmiş, hareketi söndürmüş olurlar. Fethullah Gülen’e bunların en ağırı, en akıl almazı uygulandı. Çevresinde hiç kimsenin kalmaması gerekirken, hareket inatçı bir direnç ve direnişle dimdik ayakta bunun sebebini araştırıyor ve işin içinde çıkamıyorum.” diyor. Arkadaşlarımız Çağın Sözcüsü Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin eserlerinden aldıkları tahkiki iman derslerini ve Asrın Hatibi  Hocaefendi’nin eserlerinden aldıkları sadakat derslerini anlattıktan sonra, muavenetten ve bilhassa Avrupa’da toplanan Hizmet’in hukukçuları, cansiperane oluşturdukları dayanışma ile verdikleri hukuk mücadelelerinden bahsediyorlar. O zaman “Tamam” diyor. “Can suyu gibi o ufacık destekler ve Birleşmiş Milletler’de, Unesco’da, Lâhey’de, Tahkim ve İnsan Hakları ile ilgili heryerde verilen mücadeleler, o mağdur ve mazlumlara ve onların ümitlerine çok büyük ve önemli desteklerdir. Arkalarında dağ gibi duran Hizmet gücünü hisseder, ümitsizliklere kapılmadan dopdolu morallerle dirençlerini artırırlar.”

             Meselelerimize bir de bu ufuktan bakarak üzerimize düşenleri yerine getirmeye çalışmalıyız…

    28 Nis 2025 01:05