Şiir...

Şiir...
Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih, Mehmet Yıldız'ın cezaevinde kaleme aldığı “ŞİİR - GÖRÜLMÜŞTÜR – Sevdaya, vuslata, inanca dair” isimli kitabı köşesine taşıdı.

Mehmet Yıldız arkadaşımız, hapishanede yazıya döktüğü derin hissiyatını toplayıp  “ŞİİR  - GÖRÜLMÜŞTÜR – Sevdaya, vuslata, inanca dair” diye kapak yazılarıyla neşretti. Harun Tokak Hocamız da ona bir takdim yazdı. Bu değerli takdimi sizlere arz ediyoruz:


Çocukluğumda ağabeyimle harman yerinde yatardık. Buğday saplarından yatak yapar, sonra da onların üzerine sırt üstü uzanırdık. Serin yaz gecelerinde, yıldızlarla hasbihâlin hazzı doyumsuz olurdu. Yıldızlarla söyleşirdik geceleri. Hayaller kurardık. Yıldızlarla konuştuğum o geceleri çok özledim. En çok da Kutup Yıldız'ı ile Çoban Yıldızı’nı…


Çoban Yıldızı’nın ışığı diğer yıldızlara göre daha parlak olurdu. Nedense bana hep ışıktan dudakları ile gülümsüyor gibi gelirdi. Çoban Yıldızı tıpkı, yüzü gülerken içi kan ağlayan insanlar gibidir. Yüzeyinde yaşanan ışık şöleni ile çobanların gönlüne sımsıcak ilhamlar verirken şiddetli asit yağmurları ile yüreği bîtab düşen bir yıldızdır. Bu özelliğinden midir bilemiyorum ama Çoban Yıldızı, tarih boyunca pek çok milletler ve dinler tarafından kutsal kabul edilmiş; sanatta, mimaride, taş ve tahta oymacılığında hatta mühürlerde motif olarak kullanılmıştır. Hazreti Süleyman’ın (a.s.) mührünün de Çoban Yıldızı motifli olduğu söyleniyor.


Sonraları şehirlerin beton blokları pek izin vermez oldu yıldızlarla söyleşilere. Köydeki o rüya gibi günler geride kaldı. Yıldızlar çekip gitti sanki.


İzmir’de üniversitede okurken kendimi yıldızlar topluluğu içinde buldum. Üstelik nice zamandır görmediğim Kutup Yıldızı da oradaydı. İzmir sokakları geceleri yıldızların şehrayinine sahne olurdu. Sanki gökteki yıldızlar yere inmişti.


O yıldızlardan biri de elinizdeki kitabın şairi/yazarı Mehmet Yıldız kardeşimdi. Nedense o benim nazarımda hep bir Çoban Yıldızı gibidir. Yüzü bir tebessüm harmanı gibi gülerken yüreği asit yağmurlarından bitap düşen bir Çoban Yıldızı gibi.


Gündüz güneşin güzelliğinden savrulan, gizlenen yıldızlar gece bütün ihtişamıyla ortaya çıktığı gibi o da hayatın gündüz gibi güzel günlerinden hapishanenin karanlığına düşünce sadrının semasındaki bütün yıldızlar parlamaya başlamış. Hapishanenin taş duvarları yıldız yağmurlarına şahit olmuş. O yağmurlar “Görülmüştür” gölünde toplanarak elinizdeki bu şiir kitabı meydana gelmiş.


Yüce mefkuremizin yıldız şahsiyetlerinden olan şair, elinizdeki bu kitapta hapishanenin pencerelerinde bir mendil gibi sallanan ayrılıklardan, hasretlerden, ananın sımsıcak göz yaşlarından, babanın dualarından, sevgili eşinin vefasından söz ediyor. Yazar, taş duvarlar arkasında yaşadıklarını geceye anlatıyor:

“İlk ses ilk nefes ilk koku ilk dokunuş
Anne deyince önce düşün sonra konuş”


Bir devri gülleri ve dikenleriyle betimlemiş, seçilen başlıklara zarâfet rengini bürümüş, mısralarıyla gönüllere bir meltem esintisi gibi dokunan bu eserde, yaşananlara dair hasret kokan dizeler, kalplere hüzün yağdıran cümleler bulacaksınız.


Televizyon programlarından, köşe yazılarından, sımsıcak anne sütü gibi sohbetlerinden tanıdığımız yazar bu defa gönüllere dokunan şiirleriyle selamlıyor bizleri.


Farklı bir üslupla okuyucusunun karşısına çıkan bu şiir kitabında isminden de anlaşıldığı gibi zor zamanlarında sabır yudumlayan, hasretlerine bahar türküleri davet eden bir öğretmenin kalp izlerini bulacaksınız.


Buyurun, yıldız yağmurları altında sırlı bir yolculuğa.

Harun Tokak



04 Aralık 2025 11:10
DİĞER HABERLER