Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul yeni köşe yazısını "Hizmetin Kudretli Olduğu Yıllar" başlığı ile kaleme aldı.
2007 yılında, dünyanın dördüncü büyük adası olan Madagaskar’a, eğitim hizmetleri için yola çıktık. Eşim ve çocuklarımla birlikte başkent Antananarivo’da geçen uzun yıllar, hayatımızın en unutulmaz ve en güzel yılları arasında yerini aldı. Oradaki eğitimci arkadaşlarımızla, belletmenlerle, Malgaş öğrenciler ve aileleriyle kurduğumuz bağ, sadece gönlümüzü değil, geleceğimizi de derinden etkiledi. O mütevazı çabaların ne kadar çok kalbe dokunduğunu, nasıl kurumsallaştığını, nasıl meyve verdiğini kelimelere sığdırmak kolay değil. Şükürle, minnetle hatırlıyorum.
O yıllar, Hizmet’in kudretli olduğu yıllardı
Kenya’dan bir büyükelçi arayıp Madagaskar’da bir elçilik açılması için ricacı olurdu. Biz de kalkar, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ile görüşüp sürece katkı sunardık. Kurucu büyükelçi teşekkür ederek gelir, bizler de ülkemizi temsil eden o insanlara elimizden gelen desteği vermeyi bir borç bilirdik. Görev bilinciyle değil, gönül borcuyla ve ülkemize vefayla hareket ederdik.
Türkiye’nin dört bir yanından, TUSKON’un ve yerel iş insanları derneklerinin organizasyonlarıyla binlerce girişimci, özellikle Afrika başta olmak üzere yurtdışına ticaret ve yatırım amacıyla giderdi. Öyle bir dönemdi ki, Fransa rahatsız olmuş olacak ki bizi transit geçişlerde sık sık durdurmaya ve yıldırmaya çalışırdı. Buna rağmen, milyonlarca dolarlık yatırım Türkiye’ye kazandırıldı. Büyükelçiler önümüzü açar, devlet başkanlarıyla birebir görüşmeler yapılırdı. Devlet, millet, sivil toplum el ele verdiğinde ne kadar güçlü olunabildiğini bizatihi yaşayarak gördük.
Yılda iki kez, eğitim ve rehberlik üzerine Türkiye’de buluşurduk. Dünyanın dört bir yanından gelen arkadaşlarla üç günlük dolu dolu tecrübe paylaşımı toplantıları yapılırdı. Farklı branşlardan deneyimli katılımcılar çağrılır, Fetih ve Fatih kolejleri ya da üniversiteler gibi kurumlarda yapılan eğitim faaliyetleri yerinde incelenirdi. Bir defasında Kızılcahamam’da yapılan toplantı çok verimli geçmişti. O günün şartlarında farklı fikirlerden gazeteciler, düşünce insanları da davet edilmişti. Dünyaya yayılan eğitim hizmetleri anlatıldığında, bugün muhalif çizgide olan Ahmet Taşgetiren dahi hayranlığını gizleyememişti. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu makamında bizleri kabul etmiş ve yurtdışı üstün hizmet sertifikasıyla onurlandırmıştı.
Böyle daha onlarca örnek anlatabilirim.
Fakat bugün… Tüm bu yaşanmışlıklar, Eflatun’un ütopyaları gibi uzak ve gerçeküstü geliyor insana. Zehirli bir dil, bu kıymetli hatıraları karalamaya, menhus bir el silmeye, akılsız bir baş ise bu milleti cehennemin uçurumuna doğru çekmeye devam ediyor. Geçenlerde Türkiye’den bir dostum aradı, “Ülke sadece yangınlarla değil, geçim sıkıntısından dolayı artık intiharlarla da tükeniyor” dedi.
Gül gibi kurumları Moğol istilası gibi bir hoyratlıkla talan ettiler. Gül gibi insanları zindanlara attılar. Avrupa Birliği kriterleriyle güçlenen, kalkınan bir Türkiye’yi ve bu milletin umutlarını yerle bir ettiler. Ve hâlâ etmeye devam ediyorlar. Ülkeye yazık ettiler vesselam.
Ne olacağını bilemeyiz. Bundan sonra ne yaşanacağını zaman gösterecek. Ama bir şeyi çok iyi biliyoruz: Bugüne kadar verilen her şey, bundan sonra verileceklerin işaretidir. Allah’a olan inancımızla, en küçük bir gayretin bile karşılıksız kalmayacağını biliyoruz. Bu yüzden umudumuzu yitirmiyoruz.
Yeter ki biz sözümüzde duralım. Vefadan, sadakatten, samimiyetten şaşmayalım. Yaşımızın ya da konumumuzun altında ezilmeyelim. Mevki ve makamlar bizi meşgul etmesin. En önemlisi de, bize verilen nimetleri kendimizden bilip o kapıyı yüzümüze kapatmayalım. Tek derdimiz insanlara iyilik yapmak ve insanlık kalesinin tamiri için çalışmak olsun.
İyilik yapalım, geri dönüşünü düşünmeden. Zira Allah her şeyi görendir, bilendir. Eğer O, yardımını samimiyete, tevazuya ve gösterişsizliğe bağlıyorsa; bize düşen, o hâli yakalamak ve kıvamı korumaktır. Hakk’ın kapısına vefalı olmaktır. O’nun hazinelerinin zemzem kaynağı gibi sonsuz olduğunu, hiç tükenmeyeceği gerçeğini unutmamaktır.