Hikmet ve Felsefe: Bir Vahidin İki Yüzü

Hikmet ve Felsefe: Bir Vahidin İki Yüzü
Samanyoluhaber.com yazarlarından Cuma Karaman, yeni köşe yazısını "Hikmet ve Felsefe: Bir Vahidin İki Yüzü" başlığı ile kaleme aldı.
Tarih boyunca “hikmet” ve “felsefe”, farklı kaynaklara dayanan iki ayrı düşünce yolu olarak temsilcilerini ortaya çıkarmıştır. Bu ayrım, zamanla “ehl-i hikmet” ve “ehl-i felsefe” şeklinde iki zihin dünyasının oluşmasına yol açmıştır. Hikmet daha çok vahiy, sezgi ve kalp merkezli bir derinlik taşırken; felsefe akıl, mantık ve gözlem temelinde şekillenmiştir.

Bununla birlikte, modern çağda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu ayrılığı kesin çizgilerle sürdürmenin hakikatin bütününe ulaşmayı engellediğine dikkat çeker. Ona göre, hakikatin tam kavranabilmesi için akıl ve kalbin, hikmet ve felsefenin bir terkip hâlinde işlemesi gerekir. Ne salt akıl yeterlidir, ne de yalnızca kalp; marifet, bu iki cevheri uzlaştırmakta ve birlikte işletebilmektedir.

Bediüzzaman Said Nursî, çatışmacı değil; uzlaştırıcı ve kuşatıcı bir düşünce teklif eder. Bu yönüyle hem geleneksel hikmet mirasını korur hem de modern felsefi arayışlara karşı duyarlı bir yaklaşım geliştirir. Hikmet ve felsefeyi birbirine rakip değil, aynı hakikatin iki farklı cephesi olarak görür.

Ben de bu yaklaşıma dayanarak, hikmet ve felsefe bahçesine girmeye niyet ettim. Üstad'ın Kur’an’ı bir bahçeye benzettiği şu temsiliyle yazıya yön verdim:  

“Bir insan, boyunun yettiği kadar meyve toplayabilir; ama Kur’an bahçesinde kimse mahrum kalmaz.”

Eğer boyum dallara ulaşmazsa ve sadece yere düşen meyveleri toplayabilirsem, bu hâlimle takdimimi mazur görmenizi istirham ederim.

Niyet ve Yöntem Meselesi

Her ilim yolculuğu bir niyetle başlar. Hikmet ve felsefe bahçesine girmek de öyledir. Eğer niyet, hakikate ulaşmak ve gönlü de aklı da beslemekse, bu yolculuk bereketli olur. Fakat yalnızca tartışmak, üstün gelmek ya da bilgiyle böbürlenmek için girilirse, o zaman meyve değil diken toplanır.

Yöntem de en az niyet kadar önemlidir. Hikmet bahçesine kalp, tefekkür ve sezgiyle girilir. Felsefe bahçesinde ise akıl, muhakeme ve sistematik düşünce esastır. Ama bu iki yol bir araya geldiğinde, insanın eline hem meyveyi gören göz hem de onu koparan el geçmiş olur.

Zihin ve kalbimizde biriken dikenler, hayatın karmaşası, önyargılar ve olumsuz duygularla doludur. Bu dikenler, iç huzuru bozarken, bizi daraltır ve gerçek güzellikleri görmemizi engeller.

Hikmet ve felsefenin ışığı, yani kalbin derin sezgisi ile aklın berrak muhakemesi, bu dikenleri temizlemenin yoludur. İkisi bir arada işlediğinde, zihin ve kalp arınır; ruh, dengelenir.

Böylece yeni bir metamorfoz gerçekleşir: Çalılıklarla dolu bir bahçe, zamanla gülistana dönüşür. Ruh ve zihin huzur bulur, hayat daha anlamlı, daha güzel bir hâl alır.  

Bu sürecin olmazsa olmazı ise sabır, dikkat ve bilinçli çabadır. Kendini gözlemlemek, olumsuzluklara farkındalık getirmek ve aklı ile kalbini besleyen ilim ve maneviyata yönelmekle mümkündür. Böylece insan, içindeki karmaşayı temizleyerek daha derin bir dengeye kavuşur.

Sonuç olarak bu satırlar, bir iddia değil; hakikat yolunda bir niyetin sesidir. Kalp ve aklı birbirine düşman değil, dost ve yol arkadaşı olarak gören bir bakışla, hikmet ve felsefeyi çatıştırmak yerine konuşturmanın mümkün olduğunu hatırlatmak istedim.
14 Ağustos 2025 11:34
DİĞER HABERLER