Edebi ve belağatlı ifadeler

Edebi ve belağatlı ifadeler
Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih, yeni köşe yazısında Üstad Bediüzzaman'ın önemli çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılan mektuplarını konu aldı.
         Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Kastamonu Lâhikası’nda neşredilmeyen mektuplarından bazı bölümler, Seyyid  Nurfethi Erkal kardeşimizin kıymetli çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılmıştır.  Bu edebî eserleri bizlere takdim eder Seyyid kardeşimizi de tebrik ederim…

         Üstad diyor ki:

         (Kırk sene evvel Eski Said talebeleri içinde bir ihtiyar zât vardı ki, haremi genç idi. O zâta zarifane bu iki cümleyi ders vermiş: )

         “Benim gibi ihtiyar olmuş bir zât, çok sevdiği haremine demiş ki: ‘Velâ yürevvi’ke  îmâzü’l-katîrî bihî fe inne zâke ibtisâmü’l-ilmi ve’l-edebi’  Yani:  Sakalımda siyah kılların beyazlaması seni ürkütmesin. Çünkü o beyazlık, yağ gibi ilim ve nurun tecessüm edip kafa kazanında, kalbin hararetiyle eriyip tereşşuh ederek bütün saç ve sakalıma sızarak tebessüm ediyor. Gerçi zamanın geçmesiyle kuvvetimi kaybettim, fakat asıl nûrânî ve daimî kuvvet ve tatlı ve güzel cemâl olan ilim ve edebi kazandım. Senin istikrah (kötü gören) nazarımı değil, bilakis istihsan (beğenen) nazarını (bu durum) celbetmeli, diye hanımını edibane kandırmış.

         “Biri de, çok sevdiği genç hareminden şöyle bahsetmiş:  “Kâlet kebirte ve Şibte  / Kultü lehâ hâzâ ğubaru rekâiyi’-ddehri. Yani Haremim dedi ki: Sen büyük ihtiyarlardansın,  bana küfüv (denk) olamazsın. Ben de cevaben dedim ki: Benim saç ve sakalımda görünen beyazlıklar, ihtiyarlığın alâmetleri değildir. Bilakis dehrin (zamanın)  musibetlerinin ve hâdiselerinin gürültü ederek, ayaklarımın altından çıkan tozlar, saç ve sakalıma konmuş. Silkelense, düşer gider, diye güya o musibetler haylaz çocuklar gibi şamata ederek ayaklarından çıkan toz, gubar saç ve sakalıma yapışsa ne olur, yani ben yaşlılık itibariyle ihtiyar değilim. Belki başıma gelen, başımı döğen belâların  tahrikiyle şiddetli  bir nezlenin  tesirinden bu beyazlığın gelmiş olması söz konusudur.”

         Not: Bu iki şiir, 1911’de basılan meşhur “Ulemâ Reçetesi” Muhakemat Risalesinin ikinci bölümü olan ve Kur’an’ın belağatından bahseden “Unsuru’l-Belâğat” isimli eserinde  ele alınmıştır.

         “(Elli sene evvel Kürdistan’ın meşhur âlimi merhum Şeyh Emin Efendi tarafından onbeş-onaltı yaşında bulunan  Eski Said’i imtihan için sorduğu suallerden birisine verdiği harika bir cevaptır. Bir saat zarfında bu acip muammayı (bilmeceyi) halletmiş.)

         “Yine birisi sevdiği familyasına remizli olan bu Kürtçe  fıkrayı söylemiş.

         “Tashif kalbü veriyyü  bir tâzî zıdd-ı şarkî cüstem bâri zî lâli”

         “Karısı anlamış. Mânası: Yani hareminin la’l gibi du…  dan…  Şark’ın zıddı garb’dır. Garb noktasının tashifiyle arb olur. Arb  ise Rabî’  olur. Rabî’  Farsça bahar olur. Bahar noktası  tashîf olup yukarı çıksa, nehar olur. Nehar, Arapça yevm olur. Yevm, kalbolsa, mûy olur. Mûy ise Arapça şa’r’dır. Şa’r’ın iki mânası olup biri beyt’tir. Beyt  de iki mânaya gelir. Birisi dâr’dır. Dâr ise tashîf iel dâz olur. Dâz kalbetmekle zâd olur. Zâd, Farsça tûşe, tûşe ise tashif ile bûse olur. Bûse ise Türkçe öpmek demektir.

         “Vestefriği’l-dem’a  min aynin kadi’m teleet

         Mine’l-mehârimi ve’l-zem hımyeten-nedemî

         (Haramlarla dolmuş olan gözden göz yaşını kus…  Nedamet perhizine devam et…)

         “Bir hekim olan Bûsîrî, dikkat edilirse, doktorluğuna işaret eder, kusma ve pişmanlık perhizi ile bir reçete yazmış.”  (Muhakemat, Unsurul-Belağat) 

         Not: Tabiat ve fıtrattan çıkmış bir kelâmdan, onu söyleyen kişinin işini ve mesleğini görmek mümkün.

         Mesela gizli yerlerdeki su kaynaklarını ve toprak altında gizli tohum ve yiyecekleri arayıp bulan Süleyman Aleyhisselamın Hüdhüd kuşu: Yemen Kraliçesi Belkıs’tan bahsederken: Yerleri gökleri Yaratan Cenab-ı Hak hakkında: “Bir kavme rast geldim, yerdeki ve gökteki gizlilikleri çıkaran Allah’a secde etmiyorlar.” diye bir ifade kullandı. Çünkü onun işi yerdeki tohumları, çekirdekleri ve sırların bulunduğu yerleri keşfetmek idi. Onun için Cenab-ı Hakkı tavsif ederken kendi sanatının diliyle övgü ve senalarda bulundu…
31 Temmuz 2025 12:40
DİĞER HABERLER