Samanyoluhaber.com yazarlarından Hüseyin Odabaşı 'Çekimser' başlığı ile dikkat çeken bir köşe yazısı hazırladı.
Çoğu zaman bir mücadelenin sonucunu güçlü olanlardan daha ziyade çekimserler belirler. Sana destek vermesi gerekenlerin çekimser davranması sessiz bir taarruzdur, gizli bir cinayettir. Tarih bu tür gizli katillerin, kamufleli cinayetlerin, acı ve dramatik tabloları ile doludur.
Denge siyaseti güdenler hep düşmanın elini kuvvetlendirdi. Dostlarınızı veya birilerini sırtından hançerlemek ve hançerledikten sonra iz bırakmak istemiyorsanız onlar bir taarruza maruz kaldıklarında sessiz kalın, çekimser davranın, görmemezlikten gelin veya yardım çığlıklarına geç cevap verin, ahesterevlik edin... Böylece hem dost kalmış hem ele güne rezil olmamış hem de hasedinizi tahrik eden bir dostunuzdan kurtulmuş olursunuz. Üstelik işlediğiniz cinayeti kimsecikler duymaz. “Daha önceden haber verseydin yanında olurdum dersiniz” olur biter!
Yere bakıp da lüzumsuz susanlarda bu mana gizlidir!
Kurnaz düşmanlar mücadeleye çevrenizdeki insanları çekimser olmaları için ikna ile tehdit ile işe başlarlar. Şayet dostlarınız;
“Teslim ol, daha fazla uzatma” gibi bir tavır sergiliyorsa gelecek zor günler sizi bekliyor demektir. Eğer sen de ciddi ve zor günler için mücadeleye hazırlanmak istiyorsan karşı tarafın dostlarını çekimser olmaya ikna ederek işe başlamalısın.
Dostlarını ihtiyaç duyulduğunda yanlarında bulamayanlar ya yenilir veya ağır hasar alırlar. Fakat zor zamanlarımızda dostlarımızın dostluğunu görebilmek de daha evvelinden dostlarımızın zor zamanlarında onların yanında durarak dostluğumuzu göstermiş olmamıza bağlıdır.
Dostlarının yardım çığlıklarını ney gibi dinleyenlerin feryatlarını hiçbir kulak algılayamaz. Vefa vefalıları bulur. Terk eden teke uğrar.
Korkaklıktan veya hasetten kaynaklanan bu çekimserlikten ötürü belimizi doğrultamadık. Dostluğun icabını yerine getirmediğimizden dolayı sıranın bir gün bize de geleceğini hesap edemedik. İyilik ve fazilette ileri olanlar bir türlü piyasadan silinirse meydanın bize kalacağını sandık. Heyhat dostumuza inmesine müsaade ettiğimiz hançerler aslında bize, bizim bağrımıza saplandığını da fark edemedik.
Evet, şu Hizmet Hareketi, Anadolu’nun bağrından çıkmış dostları, yaranları olan bir hareket değil miydi? Evet öyleydi. Türkçe olimpiyatlarında davet edilen hemen her misafir, bürokrat, işadamı siyasetçisi ve sanatçısı bu Harekete nasıl destek vereceklerini, ne diyeceklerini bilemiyor öve öve göklere çıkarmıyorlar mıydı? Ama maalesef bu denli dostları olan bir Hareketi linç girişimi karşısında dostluğun hakkını vermesi gerekenler sessizliğe gömüldüler. Hatta bu Hareketin içinde, gönül bağı olup da mevkisi ve makamı etkin insanlar olarak sergilememiz gereken doğru tavrı sergileyebildik mi? “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diyebildik mi?
Evet anlıyorum sinmek, pusmak ve çekimser davranmak belki istisnai bir çözüm olabilir. Fakat sana ihtiyaç olduğunda geriye çekilmek, pasifliği tercih etmek yol değildir.
Çekimserlik dostlara çektirmektir. Düşmana, düşküne zaten sözümüz olamaz. Fakat sanki “muttaki olanların pısırıklığının ceremesini çekiyoruz.” (kelam -ı kibar)
Çekimserlik bir siyaset bir idare şekli olamaz mı? Belki! Durumuna göre, şartlara göre dışarıya karşı olabilir. Fakat onun da bir vakti vardır. İdareniz altındakiler birbirini yerken haklarına girerek olumsuzlukları veya kişileri dengelemeye çalışmak iyi bir siyaset iyi bir idare değildir.
Samimi ve adalet sahibi hiç bir idareci kendi idaresi altındakilerin boğuşmasına, güçlülerin zayıfları ezip kabiliyet ve maharetlerin köreltilmesine müsaade etmemelidir. Burada çekimser kalmak aciz kalmak demektir. Bünye içi sorunlarda çekimserlikten başka yol bulamayanlar, bulundukları makamları terk etmenin yoluna, icabına ve çaresine bakmalılar.
Son on sene Türkiye pusanlar, saklanan çekimser davranarak tehlikeyi atlatacağını sananlarla doludur.
Dahası dostlar zora düşünce çekimser davranmak zalimlere ise dostluk mesajları yollamak ne hazin bir kimlik yoksunluğudur.
Evet, topyekûn bir mücadeleye doğru giderken çekimser kalmak, seyretmek münafıkça bir tavırdır. Peygamberimiz (sav) Bedir’e çıkarken 300 münafık çekimser kaldı, geri döndü.
Camide mescitte namazda Müminlerle et ve tırnak gibi beraber olan münafıklar iş başa düştüğünde Müslümanları düşmanla baş başa bırakarak destek vermemeyi tercih ettiler. Münafıklar hemen her savaşın çekimseri oldular. Tebük’e mazeret beyan ederek katılmadılar. Müslümanların yanında olmayarak müşrikleri desteklediler.
Hz. Muaviye ile Hz. Ali arasındaki kavgada Abdullah Bin Ömer gibi kimseler “fitnedir bu çekimser kalalım” dediler. Fakat daha sonra pişman oldular. (İslamda Anayasa, Hamidullah Hoca)
1402’de Timur Leng savaş etmek zorunda kalan Osmanlının nadine Sultanı Yıldırım Beyazıt, savaşa girerken bazı kabilelerin saf değiştirmesi yani çekimser kalmaları savaşın kaderini belirledi. Bana göre Osmanlı ordusunu Timur değil çekimser kavimler mağlup etti.
Fakat çekimserler mağlup edebilirler ancak asla kendileri zafer kazanamazlar.Çekimserler ya da araftakiler başarının önünde en büyük engeldir. Bu engelden Talut ordusunu ırmakla deneyerek, imtihan ederek kurtuldu. “Bu ırmaktan geçerken su içenler bizimle yola devam edemiyecek” dedi ve zaaf içindeki çekimseleri ordusundan eledi veya temizledi.
Çekimserler Bediüzzaman’ı da yolda yalnız bıraktı. Üstadında bulunduğu Birinci Meclis’te nerdeyse yıkılan bütün memleketi imar ve tamir edecek kadar ulema, alim, dimağ ve kabiliyetler vardı. Fakat ne oldu anlatayım. Mecliste varlığını ciddi bir şekilde hisstttrimeye başlayan Şer cepheye karşı amansız bir mücadeleye girişen Üstadın yanına gelip Mustafa Kemal’i kastederek “Ya Hoca bizi bu adamla karşı karşıya getirmede ne yaparsan yap” diyerek bu kavgada çekimserliği, pısırıklığı tercih ettiler ve meydan naehillerin eline kaldı.
Kara Mustafa Paşa’nın Viyana kuşatmasını mahveden Giray Hanı hatırlayın. Giray Han Osmanlı Ordusunu perişan etmek için gelen düşman kuvvetlerinin köprüden geçişini seyretti.
Şöyle bir gerilere doğru bakıyorum da; bu topraklarda hakkın taraftarları mı az? Mukaddeslerine sahip çıkanlar mı yok? Değil! Sahipler, fedailer, şahitler, kahramanlar çok. Fakat biz halen daha hakka sahip çıkmanın birbirimize arka durmak ve sahip çıkmak anlamına geldiğini anlıyamadık. Dost ve arkadaşlarına sahip çıkmadan Hakka da sahip çıkamazsın.
Sana mukaddeslerin adına sahip çıkmak yerine çekimser kalmayı tercih eden dostların mı var? Düşmana gerek yok demektir.